Bir hakemin 24 saat hakemliği düşünmesi lazım. Günde iki kere antreman yapması, masaj yaptırması lazım. Takımların oyun sistemlerini kasetten seyretmesi, oyuncuların teknik yapısını bilmesi lazım. Peki, doğu hizmeti, özel durumlar, nöbetler derken bu kadar zor bir mesleği olan bir asker, hakemliğe nasıl vakit ayırabiliyor? Bir koltukta iki karpuzun biri kırılmaz mı? Kırılır.”
Eğer Erman Hoca’nın söylediklerine katılacak olsak, Türkiye Liglerinin şampiyonlarını sahadaki maçlar belirlemeyecek. Peki, kim belirleyecek? Elbette ki, Genelkurmay Başkanı… Askeri Şura toplanacak, ordudaki amiral ve generallerin hangi takımları tuttukları belirlenecek. Hangi takımın daha çok seveni varsa o şampiyon olarak belirlenecek. Büyük komutanların tuttuğu takım daha torpilli olacak elbette. Hemen akabinde tüm liglerin şampiyonu olarak belirlenen takımlar, karar olarak kamuoyuna açıklanacak.
Olur mu böyle şey? Erman Hoca’nın söyledikleri bir kere hakemlik düsturuna ters! Yani kendi ilkeleri ile çelişiyor hoca. Evet, hakemlerin profesyonel olmasına katılmaktayız ama aç karnına kim hakemlik yapar, buyursun söylesin. Sadece polisler, assubaylar ve subaylar. Hakem ücretleri arttığında da zaten oraya kaymak tabaka gelir ve parsayı kapar. Emekçilik, assubay ve polise düşer, yemekçilik ise… Siz bilirsiniz onları.
Ona göre bir asker hakemin komutanı A takımını tutuyorsa, o hakem A takımının kazanması için elinden geleni yapacak, komutanının etkisi altında olacaktır. Bu söylem aslında gerçeğin inkârıdır. Kirli bir söylemdir. Çünkü 1960’lı yıllardan bu yana Türk Futboluna hakem olarak hizmet etmiş onlarca astsubay, liglerde dürüst, tarafsız, şaibesiz maçların sembolü olmuştur. Bayrağı yıllarca onurla taşımışlardır. Özellikle doğudaki maçların olaysız oynanmasında etkileri büyük olmuştur. Asker ve komutan olmaları nedeniyle, kavgaları, faciaları önlemişlerdir. Otorite sağlamada son derece etkin olmuşlardır. Üstelik bu işi göstermelik ücretlerle ve hatta ceplerinden para harcayarak yapmışlardır. Şimdi futbol dünyanın en büyük endüstrisi haline gelip hakemlik de iyi para getirir olunca, sahalardan astsubayların el ayak çekmesi sağlanmıştır. Bu oyun, bu yönüyle düşünüldüğünde, belli ki bir başka türlü oyundur.
Futbol Federasyonu ilgilileri de hakemlik konusunda özellikle amatör liglerde ve alt liglerde sorun yaşanacağını ama karara saygılı olduklarını belirtmekle durumu sineye çektiler. Gerçek duygularını açıklayamadılar. Konuya en anlamlı katkıyı ise spor tarihçisi Cem Atabeyoğlu yaptı:
“Cumhuriyet'in ilanından önce de asker hakemler vardı. Bunların başında Vefalı Sudi Ağabey gelir. Subay elbisesiyle hakemlik yapardı. Sonra generalliğe kadar yükseldi. Cumhuriyet döneminin başlarında Harbiyeli Niyazi Taşdelen vardı. Ondan sonra Binbaşı Nazım. Soyadı Atınç'tı ama kimse bilmez. Binbaşı Nazım diye tanır. Daha sonra Bahriyeli Sıtkı Eryar vardı. O da amiral oldu. Bunlar hep derbi maçlarını idare eden hakemlerdi. Bahriyeli Kenan Çelik vardı. Albaylığa kadar yükseldi. Bahriyeli Tarık Yamaç vardı. Astsubaylar 60'ların başlarında başladı ve devam etti. Neden asker? Ordunun bütün spor dallarında hakemleri vardır. Basketbol, voleybol, atletizm, yelken... Çünkü bütün yurda yayılmış olan bir meslek. Hangi şehre gidersen git, bir askeri birlik var. Orada spor da var. Spor müsabakalarında hakeme ihtiyaç var. İhtiyaçtan doğuyor bu. Bir de şu var: Askerlerin cumartesi pazar boş vakitleri var. Astsubaysa en az lise mezunu, subaysa üniversite mezunu. Kültür ve tahsil bakımından avantajlılar. Asayiş durumu da ilginçtir tabii. Basketbol federasyon asbaşkanlığı yaparken olay çıkması muhtemel maçlarda bir emniyet müdürü hakemimiz vardı, onu görevlendirirdik. Bunlar psikolojik nedenler."
Gerçeği tam anlamıyla ortaya koymak gerekirse, asker ve polis hakemler ve bu kapsamda özellikle astsubay hakemler Türkiye’de futbolun futbol gibi oynanmasına, futbol endüstrisinin uluslararası standartlara taşınmasına, futbol anarşisinin önlenmesine çok büyük ve onurlu katkılar sunmuşlardır. Bir de şu tespiti yapmak gerekir; nasıl sanayi batıda daha yaygınsa, milli gelir nasıl batıda daha yüksekse; futbolun sahalardaki uygulanışı da buna benzer özellikler taşır. Yani yıllar önce ülkemizin doğusunda oynanan futbol, uluslararası futbol standardından oldukça uzaktır. Mahalle ve şehir kavgaları, tribün faciaları, hakem dövmeler, misafir takımlara fena muamele ve daha niceleri… Arzu edenler, ülkemizde yaşanan futbol terörüne ilişkin geçmiş kayıtlara göz atabilirler. İşte asker ve polis hakemlerin Türk futboluna yaptığı en büyük katkı da burada ortaya çıkıyor. Onlar fedakârca yaptıkları görevleri nedeniyle, batı ve doğu arasındaki bu zihniyet ve standart farklılığını önlemişlerdir. Yani bugün Van’da ve İzmir’de, Hatay’da ve Sinop’da aynı kurallar işliyorsa, hakemin ve misafir takımın başına bir şey gelmiyorsa ya da önceki durumlara göre çok daha az olay yaşanıyorsa, buradaki en büyük pay bu hakemlerimizindir. Türkiye; sanayide, istihdamda ve milli gelir paylaşımında yakalayamadığı bölgesel dengeyi, futbolda yakalamıştır ve bu, kimilerinin hâlâ burun kıvırdığı asker ve polis hakemler sayesindedir.
Bugüne baktığımızda karşımıza çıkan manzara, futbolun artık spor olmaktan öte anlamlar taşımaya başladığıdır. Elbette futbol sadece futbol değildir, barışa ve dostluğa pek çok olumlu katkısı vardır, buna katılıyoruz fakat kastettiğimiz, futbolun tam bir kapitalist oyuncak oluşudur. Bugün ortalık bahis furyasından geçilmiyor. İlk golü kim atacak, ilk kart ne zaman çıkacak, ilk yarı kaç kaç bitecek, favori takıma avans uygulamaları, maç kaç golle bitecek gibi nice bahis olanakları, futbolu kapitalizmin ana kalesi yapmıştır. Ticari zihniyet ve kumar, ne yazık ki futbolu yenmiştir. Böylesine dev bir bahis sektöründe asker ya da polis hakemler görevlendirmeniz, elbette onlara zarar verecektir. Onların ait oldukları kurumsal yapıya da… Fakat Süper Lig’de olmasa da alt liglerde asker ve polis hakemlerin görev yapmasının futbolumuza önemli katkılar sağlayacağını bugün dahi savunmaktayım.
Dolayısıyla, bugün itibarıyla asker ve polis hakemlerin Süper Lig’de görevlendirilmesini savunmak gibi bir derdimiz yok. Derdimiz, onların tarihe not düşülmesi ve bu meyanda haklarının teslim edilmesi. Sevgiyle ve hürmetle yâd edilmeleri…
ASKER HAKEMLER
Spor tarihçisi Cem Atabeyoğlu’nun da belirtmiş olduğu üzere, özellikle 1960’lı yıllardan itibaren futbol sahalarında hakemlik düdüğü genellikle assubay hakemlerin elinde olmuştur. Fakat futbol tarihimizin her anında asker hakemlere karşı radikal bakış ortaya konmuştur. Asker hakemlere yönelik bu radikal bakışlar neticesinde Genelkurmay Başkanlığı pek çok defa asker hakemleri sahalardan çekmeyi denemiş ama futbolun yetkili mercileri, asker hakemler olmaksızın Türkiye’de futbolun yürümeyeceği konusunda Genelkurmay Başkanlığı’nı ikna edince, her seferinde geri adım atılmıştır.
1969-70 sezonunda Genelkurmay, asker hakemlerin azaltılması ve her yıl 1/3 oranında sahalardan kademeli olarak çekilmesi yönünde bir talimat çıkarmıştır. O dönem liglerde düdük çalan asker hakem sayısı 400 civarındadır ve çoğunluğu astsubaydır. Bu talimata göre, 3 yıl sonra liglerde hiç asker hakem kalmayacaktır. Fakat dönemin MHK Asbaşkanı Halim Çorbalı, bu talimata karşı çıkar. Böyle bir talimat uygulamaya konulduğu takdirde, müsabakaları yönetmekte büyük güçlükler yaşayacaklarını bildirir ve geri adım atılır.
1975 yılına gelindiğinde Halim Çorbalı, elinde 2000 kişilik bir hakem kadrosu olduğunu ve bunun 378’inin asker olduğunu açıklar. Klasmana giren 644 hakemin 134’ü asker kökenlidir. Birinci Lig’de 2, İkinci Lig’de 12 asker kökenli klasman hakemi vardır. Geri kalanları ise Üçüncü Lig hakemidirler.
1979 yılına varıldığında asker hakemler, hakem camiasına o denli hâkim duruma gelmiştir ki, 19. Uluslararası Futbol Hakem Semineri bir askeri okulda yapılır. 10 Ağustos 1979 yılında başlayan bu seminer, İstanbul’da, Beylerbeyi’nde ve Deniz Astsubay Hazırlama Okulu’nda icra edilir.
23 Mayıs 1980 tarihinde Genelkurmay, bir kez daha düğmeye basar. Altmış yedi vilayette görev yapan ve sayıları 600’ü geçen asker hakemlerin futbol sahalarından geri çekileceğini açıklar. Basın bu konuda tavrını ortaya koyar ve bu uygulama sebebiyle, Türkiye’de lig maçlarının yapılmasının zorlaşacağını fakat bilhassa Türkiye’nin diğer illerindeki amatör maçların oynanmasının tehlikeye gireceğini yazar.
12 Temmuz 1980 tarihine gelindiğinde, Genelkurmay geri adım atar ve kararda yeni bir düzenlemeye gider. Buna göre asker hakemler, Ankara ve Birinci Lig maçlarının dışında hiçbir yerde görev yapmayacaktır. Bu dönemde Türkiye Birinci Lig maçlarını yöneten hakemlerin büyük çoğunluğunun mesleği astsubaylıktır. Öyle ki, 33 hakemin 11’i astsubaydır ve bu 11 astsubayın 7’si emekli astsubaydır.
Araya ihtilal girince her şey sil baştan olur. 1987 yılına gelindiğinde ise A Klasmanda yer alan 39 hakemin 7’si astsubay ve emeklisidir. Bu isimler; İbrahim Acar, Fikri Kuştemir, İhsan Türel, Sezai Temel, Ahmet Akçay, Yavuz Karaozan ve Yusuf Ziya Abaday gibi önemli isimlerdir.
YIL 1990: MHK’NIN ASTSUBAY HAKEM KIYIMI
MHK, 1990-91 sezonunun hakem klasmanını 23.07.1990 tarihinde açıklar. Ortaya konan tablo, gerçek bir faciadır. MHK, tam bir assubay kıyımı yapmıştır. Astsubay kökenli asker hakemlerin hepsi klasman düşürülmüş ve bertaraf edilmiştir. Bu nedenle, basında çarpıcı manşetler ortaya çıkar. Büyük tepkiler oluşur. Hani hakemliği falan bırakın, “astsubay kıyımı” diye atılmaktadır manşetler…
Kendisini savunmaya çalışan MHK, meslek ayrımı yapmadıklarını, hakemlerde aranan özelliklere önem verdiklerini beyan eder. MHK Genel Sekreteri Mazhar Kerestecioğlu, astsubaylara karşı bir önyargıları olmadığını, üniversite mezunlarına ve yabancı lisan bilenlere öncelik tanıdıklarını bildirir. Burada ortaya çıkmaktadır ki, astsubaylar yurt içi müsabakalarda düdük çalmayı kendileri için yeterli görmekte, daha fazlası için çaba göstermeyi önemsememektedirler. Bunun en büyük nedeni ise askeri personelin yurt dışına çıkışında yaşanan bürokratik sorunlardır. O dönemlerde, ne için olursa olsun, eğer yurt dışına çıkacaksanız, tıpkı Demirperde ülkelerinde olduğu gibi, kalacağınız yerin krokisi dahi sizden talep edilmekteydi. İşlemler aylarca sürmekteydi. Astsubayların yurt içinde dahi maç yönetmelerine karşı çıkan bir Genelkurmay müessesesinin yurt dışı maçlar için pek de sıcak davranmayacağı aşikârdır.
Bu dönemde A Klasmandan B’ye düşürülen astsubay hakemler, Turgut Sığıç, Galip Bitigen, Sefer Altuntaş, Rıza Saraç ve Hüseyin Kuzuoğlu’dur. B Klasmanından C’ye düşürülenler ise Nihat Yücel, Kahraman Ölçer, Celal Mutlu, Selahattin Alptekin, Y. Ziya Abaday, Faruk Ürkünç, Mehmet Tokça, Bekir Tavacı, Bilal Bentli, Rahim Onar ve Fazıl Dorsan’dır.
Yapılan bu kıyıma rağmen ne MHK, astsubay hakemlerden vazgeçebilmiş ne de assubaylar, hakemlik sevdasını bırakabilmişlerdir.
AMATÖR BRANŞLARIN İTİRAZI GERİ ADIM ATTIRIYOR
1999 yılına geldiğimizde karşımıza çıkan tablo şöyledir: Birinci Futbol Ligi’nde görev yapan 40 hakemin 13’ü asker kökenlidir ki bunların çoğunluğu astsubay veya emeklisidir. Tüm liglere bakıldığında ise 3’ü FİFA kokartlı 11 A Klasman, 28 B Klasman, 171 C Klasman ve 6 da Yan Klasman hakemi asker kökenlidir. Toplamda 842 hakemin 252’si halen askeri personel olarak görev yapmaktadır.
Bu yılın Kasım ayına gelindiğinde Genelkurmay yine asker hakemler konusunda geri çekme kararına varır. Başta futbol olmak üzere, tüm branşlardaki asker kökenli hakem, gözlemci ve yöneticilerin üç yıl içinde görevlerini bırakmalarına ilişkin kararın 2000 yılından itibaren uygulanacağını ve bu uygulamada kademeli geçiş yapılacağını kamuoyuna duyurdu. Yani daha önce de gündeme gelen her yıl için %30 ya da 1/3 oranında azatlıma gidilmesi ve kademeli geçişin 3 yıl içinde tamamlanması hikâyesi… Böylece 2002 yılına gelindiğinde, askeri personelin Türk sporundan tamamıyla el ayak çekmesi sağlanmış olacaktır.
Genelkurmay “Spor sahalarında son dönemlerde yaşanılan çirkinliklerin önlenemez boyutlara ulaşması, asker kökenli hakemlerin de küfür ve saldırılara hedef olması “ nedeniyle bu karara varıldığını bildirir. Dolayısıyla tam 252 hakem doğrudan bu karardan etkilenecektir ki bu sadece futbol için geçerlidir. Diğer spor dallarını da hesaba kattığınızda Türk sporunun bu karardan son derece olumsuz etkileneceği kaçınılmaz görünmektedir.
Genelkurmay’ın bu kararına hiç umulmadık yerden bir itiraz gelir. Amatör spor branşlarının temsilcileri, “küfür ve kötü tezahuratın futbol için geçerli olduğunu, amatör spor dallarında böyle bir durumun söz konusu olmadığını” vurgulayarak, asker hakemlerin amatör branşlardan çekilmesi kararına tepki gösterdi. O dönem itibarıyla, amatör branşlardaki asker hakem sayısı 200’ün üzerindeydi ve amatör branşlar için bu yasak kararı çok ağırdı.
Amatör branşların bu haklı tepkisi nedeniyle Genelkurmay, yasak kararını bir kez daha gözden geçirme ihtiyacı hissetti. Yapılan değerlendirmeler neticesinde, futbol dışındaki branşlardaki asker hakemlere izin verilmesi hükmüne varıldı. Genelkurmay’ın 5 Ocak 2000 tarihinde basına duyurduğu açıklamaya göre, sadece futbolda sorun olduğu tespit edilmiş ve bu yüzden amatör branşlarda yasak kararı kaldırılmıştı. Futbol konusunda varılan karar da bir nevi geri adım niteliğindeydi. Genelkurmay, sezon sonuna kadar sahalardaki gelişmelerin izleneceğini ve buna göre bir değerlendirme yapılacağını, nihai kararın bu değerlendirmeye göre verileceğini bildirmekteydi.
18 Ağustos 2000 tarihine geldiğimizde, yeni futbol sezonu açılırken Birinci Lig’de görev yapan 37 hakemin 11’i astsubay ya da emeklisidir. Bunlardan Mustafa Çulcu, astsubaylıktan subaylığa terfi etmiş bir askeri personeldir. Asker hakem listesine muvazzaf bir subay ile emekli bir subayı da kattığımızda, tüm hakemler içindeki asker hakemlerin oranı %35 gibi bir rakama ulaşmaktadır. 2000-2001 sezonunda futbol sahalarında düdük çalan astsubay kökenli hakemlerimiz şu isimlerden oluşmaktadır: Sabahattin Bitirim, Şahin Taşkınsoy, İsmet Arzuman, Sabahattin Şahin, Sadık İlhan, Harun Yiğit, İbrahim Çınar, Ali Uluyol, Bülent Uzun, Erol Ersoy ve Mustafa Çulcu.
YIL 2001: HAGİ-EROL ERSOY GERİLİMİ VE FENERBAHÇELİ GENERALLER
2001 yılında Galatasaray-Gençlerbirliği müsabakasında yaşanan Hagi- Erol Ersoy gerginliği mahkemelere taşınınca, asker hakemlerin sahalardan çekilmesi de adeta kaçınılmaz olmuştu. Genelkurmay, durum değerlendirmesi yapacağını bildirmişti ama yaşanan bu centilmenlik dışı olay, Genelkurmay’ın asker hakemler konusunda olumsuz düşüneceğinin ilk ipucuydu. İstenmeyen bir şey yaşanmıştı, hem de dünya çapında ünlü bir futbolcu yapmıştı bu hareketi. Türkiye’nin en güvenilir hakemine yapılmıştı bu uygunsuz hareket…
Özellikle Galatasaraylı Hagi’nin açıklamaları futbol kamuoyuna bomba gibi düşmüştü. Hagi şöyle diyordu: “Olayları bütün Türkiye gördü. Hakemler, Fenerbahçe’nin şampiyon olmasını istiyorlar. Bizim şampiyon olmamızı istemiyorlar.”
İşte Genelkurmay’ı asker hakemler konusunda karar almaya iten sebeplerden birisi de bu söylemdi. 27 Mart 2001 tarihinde medyaya yansıyan bir haber bu gerçeği de gözler önüne seriyordu. Hani TEMAD Genel Başkanı Ahmet Keser, “Fenerbahçeli Büyükanıt, Jay Jay Okacha’yı sevdiği kadar astsubaylarını sevseydi, bunların hiç biri olmayacaktı!” diyordu ya, işte bu haber bu gerçeği de çarpıcı bir şekilde açığa çıkartmaktaydı. Astsubaylar hakkında hiçbir değerlendirmede bulunmayan, hiçbir yenilikten bahsetmeyen generallerimiz sahiden de Fenerbahçe’nin şampiyonluğu konusunda filozofça beyanatlar vermekte bir sakınca görmüyorlardı. Hürriyet Gazetesi’nden Uğur Ergan’ın bu ilginç haberi aynen şöyleydi:
“Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu gibi koyu bir Fenerbahçe taraftarı olan Orgeneral Büyükanıt, bu yıl antrenörü, malzemecisi, futbolcusuyla Fenerbahçe'nin şampiyonluğu hak ettiğini söyledi. Asker hakemler konusuna da değinen Büyükanıt, ‘Asker hakemlere yönelik eleştiriler çirkin. Bu insanları yıpratmamak lazım… Hakemlik diye bir meslek yok. Eczacı da, doktor da hakem olabiliyor. Asker hakemler Fenerbahçe'yi tutuyor diye eleştiriler, yorumlar yapılınca futbol çirkinleştiriliyor. O zaman stadyumlara döner bıçakları, palalar sokuluyor. Futbol Federasyonu'nun belirleyeceği çerçeve içerisinde asker hakem sayısı azaltılacak. Zaten asker hakemlerin azaltılması yönünde iki yıl önce alınmış karar var. Bir süre sonra da asker hakem kalmayacak’ dedi.”
Büyükanıt’ın hakemler konusundaki tavrı doğruydu, lakin Fenerbahçe konusundaki yorumu ilginçti. Fenerbahçe’nin antrenörüyle, futbolcusuyla ve malzemecisiyle şampiyonluğu hak ettiğini söyleyen ağız, ordunun belkemiği olan assubaylar konusunda benzer tespitler yapmaktan ve onların hakkını teslim etmekten nedense kaçınıyordu.
MHK, kara kara düşünmeye başlamıştı. Asker hakemler olmadan liglerin yürümesi imkânsızdı. Kısa vadeli bir çözüm gerekiyordu ve hülle yolunu seçtiler ve bunu kamuoyuna yeni formül diye sundular. 2001 yılının Mart ayı sonlarına gelindiğinde, MHK; asker hakem sorununun emeklilik formülü ile çözüleceğini dile getirdi. Buna göre, Ağustos ayı itibarıyla emeklilik hakkını kazanan asker hakemler, Genelkurmay listesine dâhil edilmeyecekti. Yani onlar Genelkurmay’a asker hakem olarak bildirilmeyecekti. Daha sonrasında ise bu isimler yeniden hakemlik kadrosuna alınacak ve yaş hadleri dolana kadar görevlendirilecekti. Yani emekli olacaklar ve listeye öyle alınacaklardı. Böylece asker hakem sayısı görünürde düşürülmüş olacaktı. MHK, ister istemez böyle bir seçim yapmak durumundaydı çünkü bir de “Şike Çetesi Skandalı” ortaya çıkmış ve futbol dünyasını alt üst etmişti.
YIL 2002: ŞİKE ÇETESİ SKANDALI
Mahkemeye taşınan Erol Ersoy-Hagi olayı sonrasında ortaya çıkan Mafya-Şike Çetesi söylemleri, asker hakemler konusunda MHK’yı son derece çaresiz bırakmıştı. 2002 yılının Şubat ayında Ali Fevzi Bir, Dilek Uzun ve asker kökenli hakemlerden Sadık İlhan, Ali Uluyol, Harun Yiğit ve Selahattin Bitirim’in adının geçtiği Şike Çetesi Skandalı sonrasında, Genelkurmay; sezon sonunda tüm asker kökenli hakemlerin ligden çekileceğini bildirmişti. Bu karar nedeniyle, halen klasmanda yer alan 195 asker hakem ister istemez ya emekli olacak-şartları uyuyorsa- ya da hakemliği bırakmak zorunda kalacaktı. MHK zor durumdaydı, çünkü özellikle Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da düdük çalan hakem kadrolarını, bölgede görev yapan ordu mensupları oluşturmaktaydı. Üstelik bu isimler, ağırlıklı olarak İkinci ve Üçüncü Lig’de hakemlik yapıyorlardı. Bu liglerin tüm yükü onların sırtındaydı. Bu süreci atlatmak gerçekten zor olacaktı. Fakat bunca skandaldan sonra geri dönüş olmayacak gibi görünüyordu. Kaçınılmaz son gelmiş ve Türk Futbolunda asker hakemler devri bitmişti.
Uygulamanın ilk ateşleyicisi Hava Kuvvetleri’nde görev yapan Mustafa Çulcu oldu. Astsubaylıktan subaylığa terfi etmiş olan Mustafa Çulcu, o dönem İzmit’te Hava Trafik Subayı olarak görev yapmaktaydı. Yüzbaşı rütbesindeydi. Genelkurmay’ın asker hakemleri çekme kararı nedeniyle Şubat 2002’de emekliliğini istedi. Kararını vermişti, hakemlik kariyerine devam edecekti.
Türk futbolunda asker hakemler devri kapanırken MHK Başkanı Bülent Yavuz, yine de umudunu geleceğe taşımak istiyordu: “Özellikle İkinci ve Üçüncü lig’de ve Anadolu’da en kritik dönemlerde görev yaptılar. Umarım Genelkurmay, soruşturma sonunda, kararını yeniden gözden geçirir…”
Ne yazık ki, yeniden bir gözden geçirme olmadı. Uzun yıllar bir yap-boz oyununa dönen asker hakemler dönemi 2002 yılı sonundan itibaren -kademeli bir geçişle- kapandı. O dönemin asker hakemleri seçimlerini yaptılar. Daha doğrusu yapmak zorunda bırakıldılar.
2002-2003 futbol sezonu başladığında asker hakem sayısı oldukça azaltılmıştı. A Klasman hakemlerin içinde ikisi emekli olmak üzere altı asker kökenli hakem kalmıştı. Bunlar; Erol Ersoy, Mustafa Çulcu (Emekli), Bülent Uzun, Ali Uluyol, İsmet Arzuman ve Sebahattin Şahin (Emekli) gibi vazgeçilmesi çok zor olan önemli isimlerdi.
2003-2004 futbol sezonunda ise asker hakemler tamamen sahalardan silinmişti. Bir tek Hava astsubayı olarak görev yapan ve FİFA kokartı taşıyan İsmet Arzuman kalmıştı ki, o da emeklilik işlemlerini başlatmıştı. Operasyon tamamlanmıştı. Bundan sonraki süreçte yeni hedef polis hakemler oldu ki, o operasyon da yaklaşık olarak 2005 yılında tamamlandı. 2006 yılından itibaren liglerde emekliler hariç, ne asker ne de polis hakem kalmıştı.
Bugüne uzanan yolda gördük ki, özellikle bahis faktörü (iddia)futbolu kirletmeye devam ediyor. Hatta Erman Hoca’nın kulakları çınlasın; şikenin, maç satın almanın daniskası konuşuluyor. Yani şaibeli işlerin askeri, sivili olmaz. Bu işler karakter işidir, maya işidir. Bugün futbol kamuoyu asker hakemleri özlemle arıyor. “Yönetmek onların işidir” diyerek olaya pozitif bakıyor.
Tarih gelip 2010 yılına dayandığında, geriye doğru bakarak, asker hakem olayını geniş bir şekilde değerlendiren Bülent Yavuz, son tahlilde şunları söylemekteydi:
“-Siz Türk Silahları Kuvvetleri mensubuydunuz. Sizin MHK başkanlığınız döneminde de TSK mensupları hakemlik yapıyorlardı. O dönemde asker hakemlerin eleştirilmesinden dolayı TSK, bundan rahatsızlık duymaya başladı. Ve TSK bir karar aldı ardından da asker hakemler revize edildi. Doğru mu yapıldı, yanlış mı yapıldı. Bugün gelinen noktada ne düşünüyorsunuz?
-Kesinlikle yanlış oldu. Türk spor tarihinin geçmişine bakın. Bütün branşların temelinde kurucusu silahlı kuvvetlerdir. Güreşinden, atletizmine, voleybolundan basketboluna, 3 adımından yüzmesine, futbol dâhil temelinde askerlerin büyük katkıları vardır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ana görevlerinden biri de budur zaten. Spora katkı yapmak… TSK’nin Türkiye’nin her tarafında personeli var. Dolayısıyla bu coğrafi bölgede İstanbul’dan Kars’a, İstanbul’dan Gaziantep’e, hakem göndermek zordur. Keza Hakkâri’deki, Siirt’teki hakemi Edirne’ye İstanbul’a göndermek zordur. Dolayısıyla burada görev yapan askeri personelin hakem olması çok büyük avantajdır. Ben eğer olmasaydım o revizyon 5 sene 10 sene önce olacaktı. Ben karşı çıktım sürekli. Ben onu hep tuttum. Ben Genel Kurmay’da çok önemli yerde görev yapıyordum. Ben orada Genel Kurmay II. Başkanıyla ilgili birimlerde hizmet yapıyordum. Her gün istişarede bulunuyorduk. Bir kere askerleri çekemiyorlardı, şikâyet ediyorlardı. Askerler çok başarılıydılar. Çünkü otoriter kimlik futbol hakeminin yönetimine direk katkı yapan bir faktör! Otoriter olmak, taviz vermemek, disiplin, insan yönetmek... Bu sanat askerlerde temel prensiplerden biridir. Bunun bir katkısı vardı.”
Komuta kademesinin emriyle maç sonuçlarının belirlenebileceğini söylemek gafletinde bulunanlara ise tarihten bir anekdotumuz var. 12 Eylül Darbesi’nin lideri Kenan Evren, bizzat emir-direktifle bir başkent takımını (Ankaragücü)Birinci Lig’e yükseltmişti de kimsenin gıkı çıkmamıştı. Üstelik Bolusporlu bir futbolcunun golü (Kupa Finalinde) yine emir-komuta kararıyla iptal edilmişti de yine kimsede tıs yoktu. Bugün o futbolcu, 12 Eylül Darbesi’nin yargılanmasına müdahil olmaya çalışıyor. Hakkını, hukukunu arıyor. Futbolun ahkâm kesenlerinden ise hâlâ ses seda yok!
Çok seviyoruz biz sonradan olma delikanlıları çoook!
ASTSUBAY HAKEMLER
İsmine ilk rastladığımız assubay hakem Sıddık Babakol’dur. Sıddık Babakol, hem futbol hem de atletizm hakemidir. Onun bu denli göze çarpmasını sağlayan şey ise yaşadığı bir sağlık sorunudur. Yıllarca astsubay olarak görev yapmasına rağmen ve yine yıllarca sporun içinde olup hakemlik görevi icra etmesine rağmen iç organlarının yerinin ters olduğu fark edilememiştir. 1953 yılında yapılan bir sağlık kontrolünde, durum ortaya çıkmıştır; kalbi ve midesi sağda, karaciğer ve apandisiti ise soldadır. Fakat o ana kadar ciddi bir sağlık problemi yaşamamış ve sahalarda da görevini aslanlar gibi icra etmiştir.
İslam Çupi, 1997 yılında kaleme aldığı “Astsubay, Yönetim, Babacan ve Lig” başlıklı makalesinde astsubayların hakem olmasına olumsuz baktığını söylerken, 1960 yılında oynanan bir maçın hakemini örnek veriyordu. O yıl oynanan bir Fenerbahçe müsabakasında taraflı yönetim gösterdiğini iddia ettiği bir astsubay hakemi olabildiğince ağır şekilde eleştiriyordu. İslam Çupi’nin Milliyet Gazetesi’ndeki “Pazarın Ertesi” köşesinde olumsuz eleştiriler yönelttiği hakem; FİFA kokartlı Macit Sarıdana idi. Macit Sarıdana da, hem atlet hem de hakemdi. Üstelik atletizmde Aydın İl Birinciliği vardı. Oldukça başarılı bir hakemdi. İz bırakan isimlerden birisiydi. Kaldı ki 1970’li yıllarda dahi güzel maçlar yönetti, FİFA kokartı aldı ve özellikle 1972-73 sezonunda uluslararası maçlarda da düdük çaldı. UEFA Kupası üçüncü tur elemelerinde yönettiği Dynamo Berlin-Liverpool karşılaşması unutulmayan maçlarından birisidir.29 Kasım 1972 tarihinde oynanan ve 0-0 biten ilk maçı Macit Sarıdana yönetmiş, Liverpool bu maçın rövanşını 3-1’lik skorla kazanmış ve o sene (1973)kupaya uzanmıştır.
Kuşkusuz asker hakemlerin içinde efsaneleşmiş bazı isimler de var ki herhalde bunların en başında Talat Tokat gelir. Talat Tokat, 1937, Siirt doğumludur. 1954-56 yılları arasında Hava Teknik Okulu’nu bitirdikten sonra 1976 yılına değin Hava Kuvvetleri’nde astsubay olarak görev yapmıştır. 1960 yılında hakemliğe başlamış ve faal hakemlik yaşamını 1986 yılına kadar sürdürmüştür. Oğlu Metin Tokat da Türkiye’nin en bilinen hakemleri arasındadır. Talat Tokat, faal hakemlik dönemi sonrasında MHK üyeliği yaptığı gibi, mentörlük (istikbal vaat eden hakemleri izleme ve raporlama) görevi de ifa etmiştir. Türkiye Liglerinde pek çok maç yönetmenin dışında, kırkın üzerinde uluslararası maçta da ülkemizi temsil etmiştir. UEFA Kupası, Şampiyon Kulüpler Kupası, Avrupa ve Dünya Kupası Eleme müsabakalarında defalarca düdük çalmıştır. 110 bin kişi önünde yönettiği UEFA Kupası çeyrek final maçı (İnter-Real Madrid/02.03.1983) uluslararası alanda yönettiği maçların herhalde en görkemlisidir. Dinçer Oruç’un blogundaki (milliyetblog) anlatımına göre, televizyonda (TRT) siyah-beyaz olarak yayınlanan son maçı da yönetmek ona kısmet olmuş. Bu maç Eskişehir ile Beşiktaş arasında oynanıyormuş (13 Haziran 1982) ve Beşiktaş’ın şampiyonluk maçıymış. Maç 1-1 berabere giderken, Beşiktaş’ın 76. dakikada Ziya’nın ayağından kazandığı ikinci golden sonra ortalık karışmış. Eskişehirsporlu futbolcular ofsayt itirazları yapınca, seyirci ve yöneticiler de buna uyunca, istenmeyen olaylar gelişmeye başlamış. Nihayetinde yardımcı hakemin (Hüseyin Karaca) kafasına çivili bir sopa gelince, maç tatil edilmiş. Daha sonradan federasyon kararıyla maçı Beşiktaş 3-0 hükmen kazanmış ve şampiyonluğunu ilan etmiş. Böyle kötü anlar yaşanan bir müsabaka, tarihe siyah-beyaz izlenen son maç olarak not düşülmüş olsa da futbolun cazibesine asla gölge düşüremez. Hakemlerin saygın çabalarına da… Biliyoruz ki Talat Tokat, Türk Futbol hakemliğinin sembol isimlerinden birisi olarak biliniyor, tanınıyor ve Türk Futbolu için verdiği hizmetler saygı ile yâd ediliyor.
Astsubay hakemler deyince, en başta gelen isimlerden birisi de kuşkusuz İhsan Türe’dir. Türe, 1946, Eskişehir doğumlu ve Malatya bölgesi hakemi olarak biliniyor. O da Hava Astsubayı olarak orduda görev yaptı. Hakemlik mesleği ile 1966 yılında tanıştı. Gösterdiği başarı sonrasında, 1969-70 sezonunda, Birinci Lig’de maç yönetmeye başladı. Hakemlik kariyerini 1993 yılına kadar sürdürdü. Faal hakemlik döneminden sonra kaleme aldığı (2002 yılı) ve futbolda şike olaylarını anlattığı “Tanrının Küçük Oğlu” isimli kitabı, adının yeniden gündeme taşınmasına neden oldu. İhsan Türe, bayan hakemlerimizden Elmas Arabacı’nın hakemliğe başlamasına da vesile olan isimdir. Anlatılanlara göre, tesadüfen Diyarbakır’da bulunduğu bir dönemde, hakemlik başvurusu yapan Elmas Arabacı, ilgilileri şaşkına çevirir. İhsan Türe de bu hanımefendiyle görüşmek ister, hakemliğin meşakkatli olduğunu anlatıp vazgeçirmeye çalışır. Fakat Elmas Hanım’ın inatçılığı karşısında fazla direnemez ve azmine şapka çıkarır. Böylece Diyarbakır bölgesinden bir bayan hakem, erkeklerin egemen olduğu yeşil sahalarda, düdüğünü çalmaya başlar. Kimileri Elmas Arabacı’yı Türkiye’nin ilk bayan futbol hakemi diye tanıtır fakat basın arşivinde yaptığım incelemede gördüm ki, Türkiye’nin ilk bayan futbol hakemleri; Drahşan Arda, Sema Tokat ve Sevinç Yıldız’dır.
Assubay hakem deyince akla gelen bir diğer duayen isim ise Hamza Alan. 1936 doğumlu olan Hamza Alan, İzmir bölgesi hakemi olarak görev yaptı. Oldukça uzun bir hakemlik kariyeri oldu ve hakem camiasının saygı duyulan isimlerinden birisiydi. Tahminen 1954 mezunu bir assubay olduğunu düşünüyorum çünkü bu konuda kesin bir bilgiye ulaşamadım. Hamza Hoca’yı 1966 yılından itibaren yeşil sahalarda görmeye başlıyoruz. Genelde ismine yan hakem olarak rastlıyoruz ta ki 1978 yılına değin. O yıl Birinci Lig’de (Süper Lig) orta hakem olarak maç yönettiğini görüyoruz. Ayrıca 1975 yılında Türkiye Kupası maçlarında da orta hakem olarak düdük çaldığını belirtmemiz gerekir. 1982 yılından itibaren A Klasman hakemliğine yükseliyor. 1981 yılında UEFA Kupası ilk tur maçında Talat Tokat’ın yönetiminde yan hakem olarak Dinamo Bükreş-Levski Spartak maçında görev alıyor. 1983-84 ve 1984-85 sezonlarında dört büyük kulübün maçlarına pek verilmediği de dikkat çekici bir tespit olarak karşımıza çıkıyor.
Hamza Alan, 1985 yılının Ağustos ayında, İzmir’de düzenlenen bir dörtlü futbol turnuvası ile hakemliği bıraktı. Jübilesini yaptı. Bu turnuvaya Fenerbahçe-Beşiktaş-Altay ve Karşıyaka kulüpleri katıldı. Hakemliğe son noktayı koyduğunda tamı tamına 49 yaşındaydı. Belki de o yıl (1985) yönetmiş olduğu Galatasaray-Antalyaspor maçında (İnönü Stadyumu) yaşananlar nedeniyle böyle bir karar aldı. O yılın Şubat ayında (10 Şubat 1985)oynanan bu maçta Erdal Keser’i ve Kaptan Fatih Terim’i oyundan atmıştı. Erdal Keser, maçın 74. dakikasında hakeme hızla çarpıyor (kalçası ile vuruyor/hakem raporu) ve bunun sonucunda da kartı görüyordu. Maçın son dakikalarına gelindiğinde ise bu kez Galatasaray Kaptanı Fatih Terim, yan hakemi protesto edercesine topu yere çarpıyor ve tükürüyordu. Yan hakem gerekli uyarıyı yapınca da orta hakem Hamza Alan, kırmızı kartını tereddütsüz çıkarıyordu. Fatih Terim, karara tepki olarak, hakemin yüzüne tükürüyor ve gitgide hırçınlaşıyordu. Hakem Hamza Alan en sonunda dayanamıyor ve polislere “Alın şu adamı!” diye bağırıyordu. Maç, 2-1 Antalyaspor’un galibiyetiyle bitiyor ama kırmızı kart tartışmaları hafta boyunca sürüyor, hakemler oldukça yıpratılıyordu. Bu kötü macerayla anılmak istemediğini sık sık dile getiren Hamza Alan, hakemlik kariyeri sonrasında yaşamını İzmir’de sürdürdü ve 18 Aralık 2010 tarihinde geçirdiği bir kalp krizi sonucu, (74 yaşında) hayata veda etti. Aslında bu olaylı maçı ben de yazmak istemezdim fakat Türk Futbol tarihine işlenmiş bazı şeyleri değiştirmemiz mümkün değil. O, Türk Futbolunun kaliteli bir hakemi olduğu kadar, Fatih Terim’e kırmızı kart çıkartan nadir hakemlerden birisi olarak da hep anılacak.
Hava Assubayı Erol Ersoy, sıra dışı bir futbol hakemi olarak, yıldızı parlayan isimlerden birisiydi. Kuşkusuz asker hakemler konusunda alınan kararlardan olumsuz etkilendi. Belki de sırf bu nedenle 2002 yılında FİFA listesinden çıkarıldı. 1962 doğumlu olan ve hakemlik kariyerine 1990 yılında başlayan Ersoy, aktif hakemliği 2006 yılında bıraktı. İzmir Bölgesi hakemlerindendi. Fatsaspor-Bayburtspor (3.lig müsabakası) maçı ile başlayan serüven, 19 Şubat 2006 tarihinde oynanan Gaziantepspor-Trabzonspor müsabakası ile noktalandı. Derbi maçların tartışmasız ismiydi ama Galatasaray-Fenerbahçe müsabakalarında hep Fenerbahçe’yi kolladığı dedikoduları ve özellikle 2001 yılında Hagi ile arasında yaşanan olay nedeniyle çok yıprandı ve yıpratıldı. Ulusoy Federasyonu ile kan uyuşmazlığı yaşadığından dolayı, hakemliği erken bıraktı. MHK ve Futbol Federasyonu bünyesinde yaşanan yönetimsel çekişmeler ve sorunlar pek çok hakemin düdüğünü asmasına neden olduğu gibi Erol Ersoy’un da kariyerini noktalamasına vesile oldu. Fakat futboldan kopamadı ve gözlemci olarak macerasına devam etti. Hatta tartışmalı olduğu Hagi ile tekrar karşılaşması bu dönemde oldu. Hagi artık teknik direktördü, Ersoy ise gözlemci. Ersoy, UEFA maçlarında da gözlemci olarak görev yaptı. Hakemlik döneminde UEFA Kupası ve Şampiyonlar Ligi maçlarında, Dünya Kupası elemelerinde ve U-21 müsabakalarında (UEFA) başarı ile düdük çaldı, güzel maçlar yönetti.
2006-2007 yılları arasında MHK başkanlığı da yapan Mustafa Çulcu, göze çarpan asker hakemlerden birisiydi. 1960 doğumlu olan Çulcu, askerlik mesleğine bir Hava Astsubayı olarak başladı ama emekli olduğunda Yüzbaşı rütbesi taşıyordu. Asker hakemler konusunda verilen karar nedeniyle, emekliye ayrıldı ve hakemliği seçti, hakemlik sonrasında 1,5 yıl MHK Başkanlığı yaptı. FİFA Kokartlı hakemlerimizdendi ve Kocaeli bölgesini temsil etmekteydi. Türkiye’de Lig ve Kupa maçları haricinde, uluslararası maçlarda da düdük çaldı. Milli müsabakalarda, özellikle dostluk maçlarında hakemlik görevi yaptı. Bunun yanında, UEFA Kupası maçları, Şampiyonlar Ligi Ön Elemeleri ve U-21 maçlarında (UEFA) görev aldı. O da Federasyon ve MHK çatışmaları nedeniyle anlaşmazlığa düştüğünden, 2005 yılı sonunda, hakemliği bıraktı. Levent Bıçakçı Federasyonu ve Ufuk Özerten MHK’sı ile geçinemedi. Faal hakemliği sezon ortasında bırakması oldukça ilgi çekti. Son olarak 11 Aralık 2005 tarihinde Trabzonspor-Ankaraspor karşılaşmasını yönetti. Turkcell Süper Liginde yönettiği ilk maç 26 Eylül 1993 tarihinde oynanan Altay-Bursaspor müsabakasıydı.
FİFA kokartı taşıyan İsmet Arzuman da astsubay kökenli asker hakemlerimizden birisidir. İzmir Bölgesi hakemlerinden olan Arzuman, 1964 doğumludur. Hava Astsubayıdır. 19 Eylül 1993 tarihinde oynanan bir BAL Ligi (Bölgesel Amatör Ligi) maçı ile (Ankaragücü-Çorumspor) hakemlik kariyerine başladı. 2003-2004 sezonunda yılın hakemi seçildiğinde Süper Lig’de 24 müsabaka yönetmişti. Toplamda 130 Süper Lig müsabakası yönettiği bilinmektedir. İsmet Arzuman, son derece pozitif özelliklere sahip bir hakem olarak dikkat çekmekteydi. Özellikle son beş-altı yılında en başarılı üst klasman hakemlerden birisiydi. 2005-2007 yılları arasında FİFA Kokartı taşıdı. FİFA Kokartını bileğinin hakkıyla alan isimlerden birisiydi. FIFA'nın bir hakemde istediği tüm özelliklere sahipti. Hakem Metin Tokat, bir yazısında onu şu şekilde tarif etmekteydi: “İsmet Arzuman: 43 yaşında, Emekli Astsubay, İzmir bölgesi. Çok koşar. Az kart gösterir. Futbolcularla iletişimi iyidir. Maçın akışına göre yönetim tarzında inişli çıkışlı grafikler oluşur.”
Ne yazık ki uluslararası hakemlik kariyeri beklentilerin aksine, çok kısa sürdü. Asker hakem olması ve bazı kısıtlamalarının bulunması, asker hakemler üzerinden yapılan tartışmalar ve futbol camiasında vuku bulan cepheleşmeler onu da yıprattı. Uluslararası arenada, UEFA U-21 maçlarını, Arnavutluk-Malta özel maçını, UEFA Kupası ilk tur maçlarını yönetti. Asker hakemler konusunda alınan Genelkurmay kararı sonrasında ikileme düştü. Ya Mustafa Çulcu ve Erol Ersoy gibi emekli olup, hakemliğe devam edecek, ya da hakemliği bırakıp mesleğini yapacaktı. Sonunda o da hakemlikte karar kıldı. 2003-2004 sezonunda, emekli olana değin, listede gösterilmedi. Emeklilik dilekçesini verdikten sonra, hakemlik kariyerine geri döndü. Arzuman da büyük kulüplerden birisinin hışmına uğrayanlardan. 2007 yılında Yönettiği Fenerbahçe-Beşiktaş maçından sonra, Yıldırım Demirören onun hakkında bazı ağır söylemlerde bulunmuş ve “hakemliği bırakacak” tarzında telkinleri olmuştu. Beşiktaş Kulübü tarafından yıpratılması sonrasında maç sayısı azalmaya başladı. 10 Şubat 2008 tarihinde Fenerbahçe-Hacettepe maçıyla hakemliğe veda etti. Bu tarihten sonra kendisine 8 hafta süresince maç verilmeyince, MHK’ya kırgın olarak düdüğü bıraktığını açıkladı. Bu açıklamasını yaptığında tarihler 4 Nisan 2008’i gösteriyordu. Hasan Doğan Federasyonu ve Oğuz Sarvan MHK’sı göreve geldikten sonra yaklaşık 2 ay görev alamayan ve bundan mesaj çıkartan Arzuman, böylece hakemlik mesleğine veda etmiş ve düdüğünü asmıştı. İsmet Arzuman deyince akla gelen ilginç şeylerden birisi de onun facebook’un kapatılması yönünde göstermiş olduğu büyük çaba. 2008 yılında Facebook’ta bazı grupların kendisini kötüleyici beyanlarda bulunduğu gerekçesiyle, savcılığa suç duyurusunda bulundu ve facebook’un kapatılmasını istedi. Bazı medya yorumcuları, bu olayı “İsmet Arzuman facebook’a kırmızı kart çıkarttı” şeklinde yorumladı.
Pek çok tartışmalı maçta imzası bulunan Bülent Uzun da astsubay kökenli hakemlerden. 12 Ağustos 1960 Balıkesir doğumlu. 1978 mezunu, Hava Uçak Bakım Astsubayı olarak Hava Kuvvetleri’nde uzun yıllar görev yaptı. İzmir bölgesi temsilcilerinden olan Uzun, hakemlik kariyeri için emekli olmayı seçen isimlerden bir diğeri. TFF kayıtlarına göre, ilk yönettiği maç 9 Eylül 1990 tarihinde oynanan Yüksekova Cilospor- Karsspor Üçüncü Lig maçı. Ardından Fortis Türkiye Kupası maçları yöneten Bülent Uzun, kısa sürede 2.lig maçlarına terfi ettirilmiş. Türkcell Süper Lig’de yönettiği ilk maçın tarihi ise 18 Eylül 1994. Dokuz yıl A Klasman hakemliği yapan Uzun, 5 yıl FİFA Kokartı (1999-2004)taşıdı. Futbol camiası içindeki tartışmalarda kimilerince “Cemal Aydın'ın adamı” olarak nitelendirildi. 1999-2004 yılları arasında yönettiği pek çok maç tartışmaları da beraberinde getirdi. 16 Ekim 1999 tarihinde Trabzon’da oynanan Trabzon-Fenerbahçe maçı bunların en önemlisi. Spor medyasına “Ogün-Alpay Bombası” diye düşen habere göre, rakibine dokunmadığı halde Alpay (Fenerbahçe) kırmızı kartı görür, hakeme itiraz eden Ogün de (Fenerbahçe) karttan yana nasibini alır. Galatasaraylı Hakan Şükür’e ilk kırmızı kartı gösteren hakem de Bülent Uzun’dur. 26 Mart 2004 tarihinde oynanan ve Samsunspor’un 1-0 galibiyeti ile biten maçta, Hakan Şükür’e yapılan bir faul sonrasında düdük çalınmayınca, Şükür tepki gösterir. Hakem Bülent Uzun da kırmızı kartını çıkartıverir. Maçtan sonra konuşan Hakan Şükür, “Hayatımın ilk kırmızı kartını gördüm. Sağ olsun Bülent Uzun beni atıp tarihe geçti!” şeklinde bir beyanatla, tarihe notunu düşer. Hakem Bülent Uzun’dan en çok canı yanan takım Galatasaray olarak bilinmektedir. 25 Nisan 2004 tarihinde oynanan Denizli-Gençlerbirliği müsabakası, Uzun’un son kez düdük çaldığı maç olarak kayıtlara girdi. Bu maçtan sonra Sabri Çelik yönetimindeki MHK’dan uzun süre maç alamadı. Bu durumu protesto ederek, 30 Ağustos 2004 tarihinde hakemliği bıraktığını açıkladı. FİFA Kokartı taşıdığı yıllarda uluslararası müsabakalarda da düdük çaldı. UEFA U-21 müsabakalarını yönetti. UEFA Kupası ön eleme maçlarında, Şampiyonlar Ligi Eleme Turu’nda görev aldı. 10 Ağustos 2004 tarihinde yönettiği Pasching – Zenit müsabakası bu müsabakaların en kayda değer olanıdır. Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarını inceleyen Haluk İpek başkanlığındaki TBMM Araştırma Komisyonu, 10 Mart 2005 tarihinde yaptığı bir kapalı oturumda Bülent Uzun’un bilgisine de başvurdu. Konu hakkında onun fikir ve değerlendirmeleri de alındı.
Her ne kadar hata sabıkası yüksek olsa da Bülent Uzun, Türk futbolunda iz bırakan hakemlerden birisi olarak bilinmekte ve iyi yönleriyle hatırlanmaktadır.
Hakemlik kariyerinde iz bırakan isimlerden birisi de Galip Bitigen’dir. 1955, Kayseri doğumlu olan Bitigen, 1975 mezunu Hava Personel Astsubayıdır. Spora atletizmle başlayan Bitigen, hakemlik kariyerine 1980 yılında başladı. Sırasıyla 1 yıl yan klasman, 2 yıl C klasmanı, 4 yıl B klasmanında görev yaptı. 7 yıl A ve Üst klasmanında düdük çaldı. 1990 yılında İkinci Lig müsabakalarını yönetmeye başladı. Turkcell Süper Lig’de yönettiği ilk maç, 19 Ekim 1991 tarihinde oynanan Gençlerbirliği-Aydınspor müsabakasıydı. 1993-1994 sezonundan itibaren Süper Ligin etkin hakemlerinden birisi oldu. 16 Mayıs 1999 tarihinde yönettiği Samsunspor-Gaziantepspor müsabakası düdük çaldığı son maç oldu. Diyarbakır ve Kayseri bölgesini temsil etmesine rağmen daha çok Kayseri bölgesi hakemi olarak ün yaptı. Çeşitli defalar MHK üyeliğinde bulundu. Halen Gözlemci ve Hakem Hocası olarak spor faaliyetlerini sürdürmektedir. Oğlu Abdulkadir Bitigen de babasının izinden gidip futbol hakemliği yapmayı seçmiştir.